Zerrin Oktay yazdı: MMM-Serdar

Bilgisayar ve internet çağı insanı olarak sonunda ben de bu yeni düzene uymuş ve market alışverişlerimi sanal yoldan halletmeye başlamıştım.

Bu konuda benden daha tecrübeli olan bazı arkadaşlar beni, “Aman dikkatli ol! Sakın aldığın ürünleri kontrol etmeden teslimat fişini imzalama; eksik teslimat yaparlar, parayı ödediğinle kalırsın!” şeklinde defalarca uyarmış olsalar da ben uyarılara kulak asmıyordum. Bir cuma akşamı sanal markete vermiş olduğum siparişlerimi teslim alırken her zamanki gibi faturayı yine kontrol etmeden imzaladım ve poşetleri boşaltıp erzakları yerlerine yerleştirmeye başladım. Bir poşet, iki poşet, üç poşet derken sıra geldi son poşete. İçinde sipariş etmediğim bir kavanoz turşu, mayonez, ketçap, yoğurt gibi, kesinlikle bana ait olmayan öteberi vardı.

Yanlışlıkla bana teslim edilmiş olan bu poşeti daha yakından inceledim. Üzerine yapıştırmış oldukları etikette ‘Serdar’ yazılıydı. Faturamı kontrol ettim. Benim sipariş ettiğim ve ödediğim kalemler tutuyordu. Siparişimi tam ve eksiksiz olarak teslim almıştım. ‘Serdar’ etiketli poşet içeriği bana fatura edilmemişti. İyi bir vatandaş olarak derhal faturanın sağ üst köşesinde bulduğum numarayı aradım ve durumu haber vermek istedim ama mesai saatleri dolmuş ve ofiste kimsecikler kalmamıştı. Serdar’ı ne yapacağımı önce kestiremedim ama sonra onu buzdolabına yerleştirmenin iyi olacağını düşündüm.
Gel gelelim, benim buzdolabım mini boy olduğu için, Serdarı dolaba sığdırabilmek için kendime ait olan yiyeceklerimden bir kısmını çıkartıp yer açmam gerekti. Neyse ki çıkardıklarım meşrubat, yumurta, kaşar peyniri, helva ve söylemesi ayıptır, sucuk gibi, birkaç saat oda sıcaklığında idare edebilecek ürünlerdi.

Bilgisayarımı açıp mağazanın e-posta adresine hemen bir mesaj yazıp gönderdim. Gece geç saatlere kadar yanıt gelmiş mi diye baktım durdum.
Ertesi gün, yani Cumartesi mağazayı tekrar aradım. Elektronik santral memuresinden hâlâ mesai saatlerinin dışında olduklarını öğrendim. Tamam, sucuk hemen bozulmazdı. Yumurtaları da düşünmeme gerek yoktu, zaten onlar doğaları gereği oda sıcaklığına alışkınlardı ama kaşar peynirini ve benzeri malzemeleri artık dolaba kaldırmazsam bozulabilirlerdi. İçimden hain fikirler geçmeye başladı. “Şu Serdar’ı yesem ne olur ki?” Bunu yapamazdım! Mağazaya mesaj göndermiş, içeriğini bile detaylı olarak listelemiştim. Artık bundan geri dönemezdim. Çaresiz, onu sağ salim teslim etmek zorundaydım.
Kahvaltıda bolca tüketmeye çalıştığım sucuk ve yumurtalardan sonra öğle saati doğal olarak karnım acıkmadı. Akşama doğru ekmek dilimlerinin üstüne kalın kalın peynir dilimleri yerleştirip fırına verdim. Ehhh! Aslında kendi kahvaltılıklarımı acele tüketmeye çalışacağıma Serdar’ı atabilirdim fırına ama o da mini boy olduğu için hiçbir koşulda sığdıramazdım içine.
Günlerden Pazardı. Mağazadan hala ses yoktu. Serdar buzdolabında ve gayet mutlu görünüyordu. Ben tüm günü peynir, hindi burger, tekrar peynir, üstüne sıcak meşrubat, yumurta, sonra tekrar peynir yiyerek geçirdim. Boş zamanlarımda mağazayı arayıp elektronik hanımefendinin mesai saatleri hikâyesini dinledim. “Serdar! Seni var ya…”
Pazar gecesine renk versin diye yumuşamaya başlamış olan helvadan koca topakları tıkına tıkına yedim. O gece hiç uyuyamadım. Uyuyamadığım gibi bütün gece Serdar’ı düşündüm.
Pazartesi sabahı güne uyumadan başladığım için kendimi hiç de iyi hissetmiyordum tabii ki. Sanki dünden kalmış, sanki akşamdan kalmış, sanki dışarıda kalmış ve oda sıcaklığında kokuşmuş gibi hissettim kendimi. Yine de umutla tekrar mağazayı aradım. Bu defa elektronik hanımefendi çıkmadı karşıma. Beni dinleyen sesin sahibi sakin sakin birilerini gönderip Serdar’ı alacaklarını söyledi.
Derhal işyerini arayıp karnımın ağrıdığı yalanını uydurdum. Çok geçmeden gerçekten de ağrımaya başladı. Saatler ilerledikçe bekleyiş de yormaya başladı. Son baktığımda saat üçtü ve Serdar hâlâ dolaptaydı. Yine peynir yedim, yine yumurta yedim, yine sıcak meşrubat içtim! En sonunda akşamüzeri gelip aldılar onu ve hayır, yanlışlık için özür dilemediler, onca zaman çektiğim eziyetten dolayı takdir etmediler hatta kuru bir teşekküre bile gerek duymadılar. Galiba mağazaya haber vermekle asıl ben yanlış bir şey yapmıştım. Neyse! O günden sonra ne zaman Serdar adında biriyle tanışsam karnımda tuhaf bir ağrı hissederim.
Zerrin Oktay
zerrinoktay.bodrum@gmail.com