Zerrin Oktay Yazdı: ”Çit”

Yürüyorum, bastığım taşlar yurdumun değil. Tanımadığım bir yerdeyim ve anlamaya, benimsemeye çalışıyorum. İzlediğim yaya yolunun sol yanı geniş bir cadde ama hiç araç yok. Sağ yanda alçak bir çit, gezi boyunca adımlarıma eşlik ediyor. Yanımda bir dostum var. Az ötede ise, tanımadığım ama bana yakın olmaya çalışan birkaç kişi…



“Burası doğu yakası, diyor dostum, caddeyi göstererek, burada insanlar hız yapar ve ölesiye yarışırlar.”
“Evet,” diyorum, anlamış görünerek; oysa benim bakışlarım çitin ötesine odaklı. Diğer insanlar yorum yapmıyorlar. Onlar sadece adımladıkları yaya yolunu izliyorlar usul usul. Bense her attığım adımda çitin ötesini keşfetme isteğine kapılıyorum. Orada gizemli bir şeyler var, biliyorum ve bu beni heyecanlandırıyor.
Kadife yumuşaklığında ve esintinin etkisiyle bir o yana, bir bu yana salınıp duran beyazlığı, ilk önce pamuk tarlasına benzetiyorum. Daha yakından görebilmek için adımlarımı hızlandırdıkça pamuk tarlası sandığım beyazlık büyüyor, görüntüsü netleşiyor. İyice yakınına vardığımızda inanılmaz güzellikte bir manzarayla karşılaşıyorum. Çitin ötesindeki beyazlık, adeta kollarını açmış, beni kucaklamak istiyor.
Daha fazla düşünmeme gerek yok! Hemen karşı tarafa atlıyorum. Dostum çitin yanında, tanımadığım o insanlar ise az ötede, öylece durup bakıyorlar. Kimse benimle gelmeye niyetli görünmüyor; anlaşılan, yoluma yalnız devam etmeliyim. Bana odaklanmış bakışlara sırtımı dönüyor ve gizemli beyazlığa yöneliyorum.
Eni bir, boyu üç adım olan, incecik ahşaptan yapılmış birer kulübeler topluluğu bu gördüğüm. Her biri düzenli bir sırayı takip ediyor ve çatıları oluşturan iskeletlerin üzerine, yanlardan yere kadar uzanan beyaz tüller serilmiş. Esintinin etkisiyle bu tüller sürekli havalanıyor, adeta dans ediyorlar. Kulübelerin zeminleri beyaz mermerle kaplanmış ve her birinde dar birer sedir var. Onun dışında, ilk bakışta birer cibinliği andıran bu kulübelerde cam yok, kapı yok; duvarları tülden, ha var, ha yok…
Tüllerin arasından süzülüp kulübelerin içine giriyorum birer birer. İçlerindeki tek eşya olan sedirlerin üzerinde çeşitli öteberi görüyorum. Birinin üzerine hasır bir çanta, diğer bir sedirin üzerine ise bir hırka bırakılmış. Bir başka kulübedeki sedirde bir tarak ve gümüş saplı bir ayna buluyorum. Geri kalan kulübelerdeki sedirlerin üstü ya boş ya da oyuncaklarla dolu. Simgeleri takip edebilirim, boşluğu da anlamak zor değil ama oyuncaklar aklımı karıştırıyor ve beni hüzünlendiriyor. Yan yana ve art arda dizili tülden kulübeler büyük bir orduyu andırıyor yakından, barışçıl ama olabildiğine baskın ve bir o kadar da organize bir orduyu; oysa uzaktan ne kadar savunmasız görünüyor, nasıl da pamuk tarlasını andırıyorlardı.
Birden yalınayak olduğumu fark ediyorum. Bastığım humuslu topraktan burnuma buram buram doğa kokusu geliyor. Az ötede, kulübelerin bittiği yerde okyanus var, biliyorum. Görmüyor ama duyuyorum. Dalgaların sesi humuslu toprağın kokusuna yarenlik ediyor. Tekrar kulübelere bakıyorum. İçlerinden biri bana ait olmalı. Sedirlerin üzerindeki ipuçlarından, oraya gelen ilk konuk olmadığımı, sonuncu da olmayacağımı anlıyorum ama kendi kulübemi nasıl bulacağımı bilmiyorum. Herhangi bir ipucu ya da belirti yok! Okyanusa yönelmek istiyorum ama bunun boşuna bir istek olduğunu anlıyorum. Kulübemi bulamazsam okyanusa gidemem.
Yüzümü tekrar ardımda bıraktığım bakışlara çeviriyorum. Dostum ve bütün o insanlar hâlâ durdukları yerden beni izliyorlar. Çabuk adımlarla onların yanına dönüyorum.
Yolumuza devam ederken kimse bir şey sormuyor; ben de anlatmıyorum. Tülden kulübeleri çoktan geride bırakmamıza karşın, ben hâlâ okyanusu göremediğimi düşünüyor, hayatımdaki eksik olan parçaları bir araya getirmeye çalışıyorum.
“Demek burası doğu yakası,” diye çıkışıyor insanlar dostuma, “öyleyse bu koca caddede neden hiç araç yok? Nerede bu yarışmacılar ve kiminle yarışıyorlar?” Diğerinin yanıtını duymuyorum; caddeye de bakmıyorum. Onun yerine tekrar çitin ötesine takılıyor gözlerim. Daha önce denemiştim; bunu tekrar yapabilirim, diyorum kendime ve hiç çekinmeden, yeniden atlıyorum öteki tarafa. Kulübemi bulacağım.
Zerrin Oktay
zerrinoktay.bodrum@gmail.com