NESRİN ARIKAN YAZDI : SAYGI TOPRAKTIR, SEVGİ SU.SU OLMAZSA TOPRAK ÖLÜR…
Kimi insanlar kendilerine olan sevgisini ve değerini görüp kabullenmekte zorlanır. Fakat her insan kendisiyle yüzleşir/tanışır.Yüzleşmeye inat eden, korkan ise, ya yüzsüzleşir ya da alçaklaşır.


Toplum tarafından bize öğretilmiş olan yüzeysel estetik algı ve kaygıları, korkular, acılar, kalıplar, sınırlar, inanç biçimleri ve daha birçok şey bizi bir yarış atı gibi hayat maratonuna sokar. Halbuki yaşam bir içimlik sudur.. Bazen sakin, bazen dalgalı, bazen hırçın, bazen soğuk, bazen sıcak bir su.. Kişilerin kendi hayal dünyalarında ve kendi zihinlerinde yarattıkları her şeyi bizlere atfetmeye çalışmaları da yanında cabasıdır.Tüm bunlar özgür ve saf bir birey olmak konusunda ilerlediğimiz kimlik oluşturma yolunda bizleri zedeler. Bu durumdan en çok nasibini alan alanımız ise romantik ilişkilerimizdir.
Romantik ilişki deyip geçmeyin. Romantik ilişkiler benliğimizi inşa edeceğimiz, kendimize ulaşmaya yani ruhsal uyanışımıza bizi götüren yoldur. Elbet kalben yaşanılan ilişkilerden bahsediyorum. Zihin ve beden kalınan, stratejik davranılan ve ciddiyet aranan ilişki biçimleri yaşayana da yaşattığına da cehennemdir. Sevgiye açılmayan bir kalp kişinin kendi ruhuna ulaşmasına da engeldir.Öncelikle içimizdeki çocuğu farketmeliyiz.Gerçek aşk ve sevginin strateji barındırmayacağına uyanmalıyız. Gerçek aşk ve sevginin insanı çocuksulaştırdığı o saflığı bozmamaktır olay.
Ciddiyet, sorgulanması gereken bir kavram.İlişkiyi ciddiye almak ile ciddi olmak ve olmayı dayatmak bambaşka kavramlardır. Birincisi duruşu olan bir insanı, ikincisi özgüveni eksik olan bir insanı anlatır.Sıkıcı ilişkiler niye sıkıcıdır?Ne eksiktir o ilişkilerde? İçimizde ki çocuk eksiktir. Ciddi olan herşey sıkıcıdır. Hiyerarşi barındırır çünkü. Ciddiyet olan ilişkilerde kimse kendisi değildir. O sebeble mantığa duygulardan sonra varılmalıdır. Duygular özgürce yaşanmadan ve tanınmadan çalıştırılan her mantık, ham egoya hizmet eder.



Çok fazla egodan hareket eden insanlar çocuksudur. Yetişkin değildir. Yetişkin taklidi yaparlar, içlerinde ki çocuğu hırpalarlar ve çocuk gibi davranırlar.Bir insan ilişkilerinde sürekli çuvallıyorsa, çocuk gibi davranıyorsa, o insan henüz olgunlaşmamıştır. İçinde ki çocukla henüz barışamamıştır. Geçmiş karmalarından arınamamıştır. Ve bu tip kendi ile sorunlu insanların ilişkileri de sorunludur. Sevildiklerine de inanmazlar.Öyle ego çalıştırırlar ki, nasılsa beni seviyor, bana tapıyor, dönüp dönüp kapıma geliyor diyerek, kendisini seven kişinin kişilik ayarlarına oynarlar. Çünkü kendisinin bir kişiliği yoktur. Ayarları sorunludur. Egosunun tutsağı oldukça bu insanlar, kendisini sorgulamaktan da kaçarlar.Ona kendisini gösterenlere de acımasız olurlar. Karşısında ki kişiye de sürekli yansıtma yapar bu tipler. Narsizm yani.
Zihin ve beden çalıştıran bir insan egosunun esiridir. Kendisini kendine hapseden bir esirdir. Tutsaktır içinde ki çocuk.Oysa o çocuğu farketmek gerekiyor öncelik. Oradadır tüm yaralarımız, defolarımız, eksik ve hatalı yönlerimiz.O çocuğun mutluluğunda yetişkinlik anlamlıdır. O çocuğa ulaşmanın yolu kalbini sevgiye açmaktır. Kalp çakrasını çalıştırdığında duyarsın o çocuğun sesini. Hiç yapmam dediğin şeyleri yapmaya başlarsın. Değişim başlar. Ve evrenle, insanlarla empatiye doğru yolun açılır.Bencil değil sencil olmayı öğretir aşk.Sevgi seni bütünsel bir bilince çıkartır.Eşit ve adil olunca içinde ki çocuğa, bu enerjin senden etrafına yayılır.
Eşit ve adil olduğunu dile getiren ve görünürde sosyal bir çok insan kendisi ile sosyal değil, ne kadar kirlendiğinin de farkında değil. Kendi içinde ki çocukla sosyal bir ilişkisi yok. Kuramıyor da. Kalp gözü kapalı böyle insanların. İçgüdülerinin duygularla bir bağı yok çünkü. İçgüdüler yani hisler, duygu bağı kurulmadan direkt zihne çıkarsa kişi çıkarcı, bencil bir ego ile mantık çalıştırır. Tabi ki bu mantık evren yasası ile uyumlu olmadığı için, kişinin her daim özdeğer, özsevgi, özşefkat, özgüç açlıkları büyür.Güç ile ilişki biçimini belirleyen de işte bu açlıkları olur.
Özgürlüğün ne olduğuna uyanmak çok önemlidir kişilik inşaasında.Özgürlük; ne kadar paran olduğu, banka hesapları, ne kadar itibarın, şöhretin, statün olduğu değildir. Veya mesleğin, cinsiyetin, ırkın inancın, vatanın da değildir.Özgürlük; ne kadar an’da kalabildiğindir. Aslında ne kadar egodan çıkıp bu hayatın çok da ciddiye alınmaması gereken olduğuna aymaktır.Ne yaşadıklarının, ne de sana biçilen rollerin çok da senin tercihlerin olmadığına uyanarak, matrix’i yani oyun alanını farketmektir. Özcesi içinde ki çocuğu kaybetmemektir özgürlük.
İşte kalben yaşanan romantik ilişkiler,bizim kendimize gitme, o çocuğu büyütme, sevme, iyileştirme ve özgürleştirme yolculuğumuzdur. Kalben yaşamak, İçselleşmek ve hissetmek. Sır bu.Zihinden çıkmak, içgüdüler ile duyguların bağını kurmak, içsesini duymak ve o sese güvenmek. Ne olursa olsun sevgide kalmak. Üçüncü göz görüsünü açmak ve ruhsal uyanışa geçmek. Evrenle bağ kurmak, bu bağ yoluyla işaretleri farketmek. Hislerin sonsuz deryasına dalarak perdenin arkasını görebilen olmak. İşte o perdenin arkasını görebiliyorsan, artık yüzeye takılmıyorsun. Matrix’den çıkıyorsun. O gözünde ki çocukluktan sonra konan filtreyi kaldırıyorsun. Net görüyor ve net olmaya başlıyorsun. Kendinle samimi bir bağ kuruyorsun. Gerçekliğe geliyorsun.
Ruhunun kapılarını açarak kendi kanalını keşfettiğinde oyunun figüranı değil, kendi oyun kurucun oluyorsun. Yaratıcılığa geçiyorsun. O tanrıcılık yapan egonun ölümünün sonudur bu durum. Ölüm sonrası doğumdur. Tanrıcılıktan çıkarak tanrısallığa ulaşmaktır. Ölümü değil yaşamı savunmaya başlamaktır. Mutsuzluktan beslenen değil, mutluluğu yaratmaya başlamaktır. Vermektir. Alma ve verme dengesini öğrenmektir.
Eğer alma ve verme dengesi olmayan bir ilişki biçimi içinde iseniz.. Ne yspsrsanız yapın karşınızda ki kişi sizi duymuyor, görmüyor ve anlamıyor ise. İşte yukarda ki sebeblerdendir ki o kişi kendini duymuyor. Ayaları bozuk ve içinde ki çocuk kayıp.Böyle tek taraflı özveri, duygu, ilgi durumları içinde sürekli eksilen özcesi sömürülen iseniz. Derin bir nefes alarak önce enerjinizi temizleyin. Sonra iç sesinizle adil bir bağ kurun. Ne bahane üretin kendinize ne de acıyın. Net olun ve gerekirse yürüyün yüreğinizin üstüne.
Romantik bağlar her zaman insanın başına gelmiyor. Duyguların kutsallığına uyanmayanlarla bu yol yürünmüyor.Kimse kimsenin hayatında asalak gibi durmamalı. Ne duygu sömürmeli, ne duygusuza duygu vermeli.Herkes kendi karmasının sorumluluğunu almalı ve arkasında durmalı.İnsan önce kendi hakkını ve haddini bilmeli.Erkeksin kadınsın, odunsun ateşsin farketmez. Önemli olan kendini aşman ve kendini üstlenmendir. Kendinin ve yaşadığının ilişkinin arkasında durmaktan doğar insan.
Değer bilmeyende değerinizi aramayın ve beklemeyin. Eşitlik ve adalet zedeleniyorsa, inciniyorsa ruhun, kendini değersiz ve önemsiz hissediyorsan eğer sorun sende değil inan ki. Sevgi sorun değildir çünkü.Şimdi kalk ayağa ve de ki kendine. “Ben ömrümü, bereketimi yani özdeğerimi senin düşürmene izin vermiyorum. Özdeğerimi senin belirlemene, onu kirletmene izin vermiyorum. Beni kurban psikolojisi içine düşürmene izin vermiyorum. Beslendiğin aşkımın enerjisini çekiyorum, kendimi sana kurban ettirmem, ezdirmem de.” oh özgür bilinç işte bu. Sev kendini.
İlahi adalet nedir bilir misiniz?Size edilenin fiilin edenin başına gelmesi falan değil aslında.Asıl ilahi adalet, kişinin kendi değerini ve hakkını kendisine teslim etmesidir.Yüzünün gülmesini kimsenin minnetine bırakmamasıdır. Kendisinde olmayan bir duyguyu, erdemi, adaleti, sevgiyi saygıyı bir başkasına veremez insan canlısı.O yüzden ne beklediğinize ve beklediğiniz kişiye çok iyi bakın.Sizi beslemeyen, tamamlamayan ilişkiler içinde de bekleme yapmayın. Saygı topraktır sevgi su.Su yoksa toprak ölür.Size sevgisini veremeyenlere toprağınızı çöl ettirmeyin. Dere olmazsa nehir, nehir olmazsa okyonus yeter ki su olsun aradığın ve yolculuğun. Aşk ve sevginin aydınlatamayacağı hiçbir şey yoktur.Evren tüm aydınlığı ile birlikte yanımızda görebilenler için elbette.. Aşk ile..
Nesrin Arikan#nesrince